Nerde Eski Günler O Şevk O Heyecan!?



Uzun zamandır bir şeyler yazmıyordum. Kendi içimde beni rahatsız eden bir durumu muhasebe ederken sizlere de faydası olacağını düşündüğüm birkaç hususu paylaşmak istedim.

İnsan bazen ibadetlerine çok ihtimam gösterir, namazlarının üzerine titrer, haramlardan sakınır ve ibadetlerden lezzet duyar, haz alır. Öyle ki yaptığı ibadetler nefsine ağır gelmez ve şevkle yapar. Ama bu hal kişiden kişiye göre değişmekle beraber bir süre sonra bir durgunluğa girer. O lezzetler kaybolmaya başlar. Kişi maazallah haramlardan sakınmamaya, özen göstermemeye başlar.

İlim talebesi ise bir kimse, tembellik onun afetidir. Boş malayani işler helakıdır. Farkında olmadan günlerini, haftalarını, aylarını heba eder ama sonradan farkına varır. Avamdan bir kimse namazlarını denk geldikçe kılmaya başlar namazlarını kaçırır. Zihinlerden din, Allah korkusu yavaş yavaş çıkar. Kişi farkında olmaz.

Kişi her zaman aynı istek ve gayreti içerisinde bulamayabilir. Motivasyonu olmayabilir. Buna rağmen yapmak zorunda olduğu ibadetler ve kaçınmak zorunda olduğu haramlar vardır. Bunlara riayet etmek zorundadır.

Bu hususta insanın manevi yolculuğu ile alakalı zihnimde tasavvur ettiğim bir misali sizinle paylaşmak istiyorum:

İnsan bu dünyada bir dağcı gibidir. Sürekli bir dağa tırmanır. Kişiler derecelerine göre tırmanırlar. Kimi 500’lü rakımlardayken kimi 5000’li rakımlardadır. Ama kimsenin garantisi yoktur. Her an herkes düşebilir. Salih amellerle, Allah yolunda cihatla, helal kazanmak ve faize bulaşmamak gibi bir sürü çeşitli amellerle insanlar dağa tırmanırlar. Zor dik bir dağdır bu. Yeri gelir imtihanlar ağır olur. Sadece ekipmanlarını en güzel şekilde kullanan insanlar çıkabilir o dik yamaçları. Yavaş yavaş çıkar insan.

Ama nefsine uyması, haramlara dalması -bugünkü kullanılan tabirle- kendisi salması o dağın dik uçurumlarından hızlıca düşmesine sebep olur. 1 ayda çıktığı yerden 1 saatte düşüverir. Düşmek hızlıdır ve süresi uzadıkça hızı artar. Ta ki kişinin kendisine gelip bir taştan, kayadan bulduğu bir daldan tutunarak durana kadar. Kişi yaptığı hatanın farkına vardığında bir bakar ki 5000’li rakımlardan 2000’li rakımlara düşmüş. İçine bir pişmanlık çöker ya da Allah muhafaza o sert düşüş canına mal olmuş. İş işten geçmiştir.

İşte kişinin durgunluk anlarında bu şekilde kendini bırakmasının manevi manada sonuçları çok ağır olur. Bu hususta nebi(sav) şöyle buyurmaktadır:


" إِنَّ لِكُلِّ عَمَلٍ شِرَّةً، وَلِكُلِّ شِرَّةٍ فَتْرَةٌ، فَمَنْ كَانَتْ شِرَّتُهُ إِلَى سُنَّتِي فَقَدْ أَفْلَحَ، وَمَنْ كَانَتْ فَتْرَتُهُ إِلَى غَيْرِ ذَلِكَ، فَقَدْ هَلَكَ "

 

“Her amelin bir coşkusu, her coşkunun da bir gevşemesi vardır. Kimin coşkusu sünnetimden yana olursa, o mutlaka kurtulmuştur. Kimin de gevşemesi sünnetim dışına yönelik olursa, o helak olmuştur.”[1]

O halde kişi bu coşkusunun azaldığı, isteğinin söndüğü, yorulduğu anlarda dağa tırmanamıyorsa bile oturup dinlenmeli, 10 metre çıkamasa bile 1 metre çıkmaya gayret etmelidir. Ama asla kendisini dağdan aşağı bırakmamalıdır. Peygamber efendimizin sünnetinden asla yüz çevirmemelidir.

Bu hususta insanın çevresi ise çok büyük etkendir. Kişi daha önce bu dağlardan çıkmış olan rehberlerden istifade etmelidir. Onlar bu yolculukta hangi bölgelerin tehlikeli hangi bölgelerin konaklamaya uygun olduğunu çok iyi bilirler. Böyle kimselerin tecrübelerinden istifade etmek gerekir. Bu rehberler kişinin hedefe en kısa ve kolay yoldan ulaşmayı sağlarlar. Tabi rehberi iyi seçmek kişinin sorumluluğundadır.[2] Bu kimseler peygamberlerin varislerinden başkaları değildir elbette.[3] Bunun dışında kişinin düşeyazdığı, ayağının kaydığı durumlarda elinden tutacağı dostlar edinmesi elzemdir. Kişi namazlarında gevşeklik gösterdiğinde haydi bu akşam yatsıya camiiye gidelim mi? Diye çağıran dostlarının olması gerekir. Yanında günah işlemeye çekineceğimiz dostlar edinmek gerekir. Bunun yolu budur. Nitekim rabbimiz ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقٖينَ


“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadık kimselerle beraber olun.”[4]

El hasıl, hepimiz bir yolculuktayız ve bir gün bize verilen süre dolacak. O halde:

فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّهٖ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً

“Artık kim rabbine kavuşmayı umuyorsa salih amel işlesin!”[5] buyruğuna kulak verelim. Bizi hayra yönlendirecek, Allah’ı hatırlatacak kimselerle beraber olalım. İşin sırrı budur. Son olarak peygamber efendimizin şu tavsiyesini de zikredelim:


“Sadece müminle arkadaş ol! Yemeğini de ancak takva sahibi olan yesin!”[6]


Yani oturup kalktığın yiyip içtiğin kimseler takva sahibi kimseler olsun.

Rabbim cümlemizi bu dünyada salih kimselerle beraber kılsın ve ahirette beraber haşr eylesin. Dua eder dua beklerim.

Selam ve dua ile.

1 Zilhicce 1445

8 Haziran 2024



[1] İbn Hibban, Sahih, 1/172; bk. Ahmed b. Hahbel, Müsned, 2/158, 165, 188, 210; Tirmizî, Kıyame 21; İbn Ebî Asım, es-Sünne, 1/28.

[2] Bu konuyla alakalı şu yazımıza bakabilirsiniz: “Yarım doktor candan, Yarım hoca dinden”

[3] Âlimler, peygamberlerin varisleridir. (Ebû Dâvûd, İlim, 1 [3641]; Tirmizî, İlim, 19 [2682])

[4] Tevbe 119

[5] Kehf 110

[6] (Tirmizî, Zühd, 55; D4832 Ebû Dâvûd, Edeb, 16)

 

*

Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski