Peygamber
sav bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “İşin başı İslâm, direği
namaz, doruğu cihaddır.” Bizler
tabiri caiz ise İslam’ı seçerek Müslüman olmayı kabul ederek bir bina inşasına
başlıyor. Binanın temelini atıyoruz. Bu binanın direkleri, taşıyıcı kolonları
ise namazdır. Namaz olmadan bu binayı inşa edemeyiz ki doruğu olan cihada nasıl
erişelim. Namazlarımız, maneviyatımız kuvvetli olmalı ki Allah yolunda fedakarlık
yapabilecek güç ve takati kendimizde bulabilelim. Maneviyatımız, Allah teala
ile olan muhabbetimiz güçlü olmadığı sürece en ufak imtihanda en ufak bir
depremde yıkılıp gider binamız. Ne diyor şair:
“Televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslümanda değil cihad
etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır?”
Muhallebi kıvamında insanlar
olduk maalesef. Tembellik, uyuşukluk içimize işledi. O kadar yatmaya alıştık ki
bu tutum ibadetlerimize dine bakış açımıza yansıdı. Ramazan hocanın dediği
gibi,
“Oturan bir ümmet yürüyen bir paygamberi anlayamaz.”
Anladığını sanır ama
anlayamaz. Ki yatan bir ümmet koşan bir peygamberi hiç anlayamaz. Bakınız
peygamber efendimizin (sav) hayatında namaz nasıl bir yerdeydi. Peygamberimize (sav)
gece namazı her daim farz idi. Rabbimiz geceleyin kalkıp namaz ile hemhal
olmasını kendisine ağır bir sorumluluk vereceğini ifade ediyor. Demek ki
gündüzleri mücahid olabilmek için geleri abid olmak gerekiyor. Bu dünya
hayatındaki imtihanları başarıyla geçebilmek için Rabbimiz ile kuvvetli bir bağ
gerekiyor. Peygamber (sav) rahmet peygamberi olduğu herkesin dilindedir.
Kendisine türlü zulmü yapanları affetmiş onları bağışlamıştır. Kendisinden
sonra gelecek ümmeti için endişelenmiş hayır dualarda bulunmuştur. Hayatında
sayılı beddua etmiştir. Bunlardan biriyse hendek savaşında ikindi namazını
kılamadıkları için müşriklere yaptığı bedduadır. Peygamberimiz (sav) ve ashabı
savaşta dahi namazı ihmal etmeyen namazla dinlenen, namazla moral bulunan,
namazla güç ve kuvvet kazanan kimselerdi. Ama ne kadar acı ki bugün bir
Müslüman, namaz kılıyor musun? Sorusuna muhatap kalıyor.
Dün gece internette yaşlı bir
hocanın videosuna denk geldim. Sabah namazına kalk(a)madıysan ne bu halin?
Nasıl gülüp eğleniyorsun diyordu? Öl sen öl daha iyi. Namazı terketmek de ne
demektir? Öyle içten söylüyordu ki…
En son kaçırdığımız namaz için
ne kadar üzüldük. Belki 5 lira kaybetsek daha çok üzülürdük. 50 lira kaybetsek
dönüp durur arardık. 200 lira kaybetsek sağa sola sorar, bakmadık yer
bırakmazdık. 1000 lira kaybetsek hatrımıza geldikçe üzülür canımızı sıkardık.
Uykularımız kaçardı rüyamıza girerdi belki. İmanımız, namazımız 5 lira kadar da
mı değersiz? 1000 liramızı kaybedercesine kaybettiğimiz kaçırdığımız o namazlarımızı
aradık mı? Kaçırdığımız bir namaz bizi bir nebze efkarlandırdı mı?
Namazlarımızda bir sıkıntı varsa
bu bizi endişelendirmelidir. Çünkü rabbimiz ayeti kerimede; Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan)
yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına
ağır gelir. Buyuruyor. Demek ki
namaz bize ağır geliyorsa rabbimize olan sevgimizde ona olan saygımızda
eksiklikler var demektir. Bu bizi düşündürmelidir. Gerçekten rabbimizi seviyor
muyuz sorgulatmalıdır. Eğer gerçekten rabbimizi seviyor ona derinden saygı
duyuyor olsaydık namaz bize ağır gelmezdi. Onunla rahatlar onunla sükûnet
bulurduk.
Bu ayet bizlere bir
de yol gösteriyor. Eğer namazlarımızı ve diğer ibadetlerimizi hakkıyla yapmak
istiyorsak, Rabbimizden cennete giden yolu bizlere kolaylaştırmasını istiyorsak,
namaz gibi bir ibadetin bize zevk ve huzur vermesini istiyorsak, Rabbimize
derinden saygı duymak, onu gerçekten sevmeliyiz. O zaman namazda, cihatta
kolaylaşır. Rabbim kendisini seven, kendisinin de sevdiği kullardan olmayı
cümlemize nasip eylesin.
16.10.2021