Bulana Dek Aramak


            
“İnsanın; yaratılış gayesine uygun, dünyaya uğrama maksadına uygun o şeyi gecikmeden bulması icap ediyor. Ona harcanan mesai ne kadar olsa değer.”

                Böyle başlıyordu Fabrika Ayarları kitabında Hayati İnanç Hoca. O şey neyse bulmamız icap ediyor hem de bir an önce.

                Her müminin dini için yapabileceği bir şey vardır. Gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, memurundan işçisine varıncaya kadar her mümin, ardından milyonların gideceği bir iz bırakabilir ki tarihimiz bunun örnekleriyle doludur.

                Bunu başarabilmek için bizim gayretimiz kilit rol oynuyor. Dostoyevski’nin dediği gibi saniyelerin nabzını tutacak bir azme gayrete ihtiyacımız var. Bir davaya, bir amaca bağlanıp geceleri gündüzleri cem etmek gerek. Canı da malı da Allah yolunda satmak, hak uğrunda pervaneler olmak gerek. Bizden önce çığır açan her insan-inancı fark etmeksizin- bu şekilde dünyada iz bırakabildiler. Allah Teâlâ kimine böyle bir başarıyı nasip etti. Kimi tarihin eski sayfalarında unutulup gitti. Ancak unutulmaması gereken şu ki tarihe adını yazdırmış tüm insanların işleri vakitlerinden çoktu.

                Bu sayımızda tarihe mal olmuş insanların hayatlarını tek tek incelemeyeceğiz elbette. Yazının başında Hayati İnanç hocanın da dediği gibi dinimize hizmet edebileceğimiz, başarılı olduğumuz, yeteneklerimizin farkında olduğumuz o alanı keşfetmemiz gerekiyor. Bunu yapmazsak ne mi olur?

                Allah’ın kılıcı Halid bin Velid (ra), Mekke’nin fethinden 6 ay önce iman edip Müslüman olmuştu. Mute günü Müslümanların onu komutan seçmeleriyle başlayan komutanlığı Hz. Ömer (ra) döneminde son bulacak şekilde 5 yıl kadar sürdü. Hz. Halid o beş yıla at sırtında 12000 km yolu sığdırdı. Bir an olsun cihattan geri durmadı. Yeri geldi elinde 8-9 kadar kılıç kırıldı. Savaşın en çetin yerlerinde bulundu. Allah Teâlâ’nın kendine bahşettiği askeri dehasını en iyi şekilde kullandı. Ve bugün fethettiği yerlerde hala Allahuekber nidaları insanları kurtuluşa çağırıyor. Ancak yine aynı Halid(ra) namaz kıldırmak için ordunun önüne geçtiğinde takılıp sure değiştirmek zorunda kalıyor. Koskoca komutan Allah’ın kılıcı Halid’ti o ama ezber kabiliyeti o kadar yoktu. Namaz sonrası Allah yolunda cihat beni Kur’an ezberlemekten alıkoydu dedi.

                Şimdi bizler Halid(ra) gibi bir insandan diz çöküp uzun süreli bir eğitim almasını, alim olmasını isteseydik ne kadar başarılı olurduk? Peygamber sav ashabını tanıyor ve onları kabiliyetleri doğrultusunda en güzel şekilde kanalize ediyordu. Zeyd bin Sabit (ra), güçlü hafızası ve zekâsı ile küçük yaşta dikkat çeken bir sahabiydi. Peygamber sav ondan Yahudilerle olan yazışmaları için İbranice veya Süryanice öğrenmesini istedi. Hz. Zeyd’in (ra) kendi ifadesiyle 15 gecede bu dili öğrendiği biliyoruz. Bugün Kur’an’ın elimizde tek bir Mushaf olarak bulunmasında en büyük paylardan biri Hz. Zeyd’indir. O hafızasını ve zekâsı din için kullanmıştır.

                Abdullah bin Mesud’un (ra) fiziksel olarak zayıf bir kimse olduğunu hatta bu yönüyle dalga konusu olduğunu hadislerden öğreniyoruz değil mi? Acaba İbni Mesud (ra) gibi bir zat olmasaydı bugün Kufe’den yayılan fıkıh ve tefsir ilmi bu seviyede olur muydu?

                Ashabı kiram kabiliyetlerini keşfedip onları Allah Teâlâ yolunda kullanarak müthiş bir çığır açtılar. Her alanda İslam’ı zirvelere taşıdılar. Bununla beraber yapmaları gereken bir işten de geri durmadılar. İbni Mes’ud (ra) her şeyi göze alarak Mekke de yüksek sesle insanlara Kur’an’ı okuyan ilk sahabidir. Fiziksel olarak zayıflığı onu Allah yolunda adım atmaktan alıkoymadı. Hz. Zeyd (ra) yaşının küçük olması sebebiyle uhuda alınmadığı için esef duydu üzüldü.  Hendek savaşında peygamber asın hoşnutluğunu kazanacak derecede gayretli çalıştı. Hepsi hayırdan geri durmuyor ama kabiliyetleri üzerine odaklanıyorlardı.

                Her biri Allah için yapabileceği şeyler aradılar. İbni Mektum (ra) ağmaydı ama bu onun peygamber efendimizin (sav) müezzini olmasını engellemedi. Nafi’ köleydi ama bu durum onun ilmi iştiyakını azaltmadı. Tüm bu örneklere çoğaltılabilir elbette. Bizlere düşen kendimizi tanımak, geliştirmek ve akan bir ırmak gibi yorulmadan aşkla gürül gürül inandığımız yolda koşturmaktır. Yaratılış gayemize uygun, dünyaya uğrama maksadımıza uygun o şeyi bir an önce bulmamız icap ediyor.

21.10.2021

*

Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski