Bırakın
dinimizi araştıran, öğrenmeye çalışan gayrı Müslimlere anlatmayı, Müslümanlar
olarak Rabbimizin ayetlerine, buyruklarına özümüzden teslim olmamız gerekirken,
günümüzün Müslümanlarına dahi dini bir buyruğu bir meseleyi anlatırken
saatlerce hikmetlerini anlatmak durumunda kalıyoruz. Rabbimize, rabbimizin
buyruklarına teslimiyet gösterir. Sonra rabbimizin el-Hâkim olmasının
hikmetleri koymuş olduğu kanunlarda görür imanımızı pekiştiririz. Ancak
imanımızı bu hikmetler sebebiyle yapmayız. Şayet hikmetlerini bilemediğimiz,
keşfedemediğimiz birtakım hükümler olduğunda iman etmeyecek miyiz?
Hudeybiye
Anlaşmasını hatırlayalım. Müslümanlar haklı olmalarına, güçlü olmalarına rağmen
yine de Allah Teâlâ’nın buyruğuna teslimiyet göstermediler mi? Nefislerine ağır
gelse de akıllarıyla bu emrin gereğini idrak edemeseler bile bu onları Allah ve
Resulünün buyruğuna teslimiyet göstermekten alıkoydu mu?
İman
ğaybi bir şeydir. Akıl ile değil, kalp ile yapılır. Allah razı olsun. Niyetleri
elbette güzel ama bugün Kur’an’ı bir bilim kitabı olarak gösteren insanlar var.
Bu beraberinde birçok sıkıntı doğuruyor. Sonrasında bilimsel olmayan birçok
ayeti kerimeye insanlar itiraz etmeye başlıyor. Kur’an tarihten bahsetmesine
rağmen bir tarih kitabı değildir. Gelecek olaylardan bahsetmesine rağmen haşa
bir kehanet kitabı değildir. Bilimsel bilgilerden bahsetmesine rağmen bir bilim
kitabı değildir. Allah Teâlâ’nın varlığını bilimsel olarak ispatladık diyelim
O’nun esmasını, sıfatlarını nasıl bilimle ilişkilendireceğiz? İman esaslarından
olan melekleri nasıl ispatlayacağız? Ya da ahireti? En basitinden vahyi? Her
meseleyi bilimsel olarak ele alırsanız işin içinden çıkamazsınız. İman bu
sebeple ğaybi bir şeydir. İman eder ona o şekilde inanırsınız.
İnternette paylaşılan bir film repliği görmüştüm. Filmde bir
kız ve erkek arasında geçen diyalog şöyleydi;
- Seni seviyorum.
+ Beni sevdiğine dair kanıt göster?
- Kanıt inancı öldürür. Eğer kanıt gösterirsem seni sevdiğimi bilirsin. Ben "seni
sevdiğimi bilmeni" değil, "seni sevdiğime inanmanı" istiyorum.
+ Neden?
- Çünkü bilmek beyinle, inanmak kalple yapılan iştir.
Allah
Teâlâ kendisine iman etmemizi istiyor. İman ise kalple yapılır. Şöyle bir örnek
verelim; Tüm soruların cevaplarının sınava giren herkes tarafından doğru
cevaplandığı bir sınav düşünün. Ya da başınızda bekleyen bir görevlinin her
yanlış şıkkı işaretlediğinizde size tokat attığını düşünün. Sizce bu sınavda
iyi ile kötü ayırt edilebilir mi? Başarılı ile başarısız belirlenebilir mi?
Demek ki imtihan gereği bazı meseleleri anlamak zor gelecek.
Ama imtihanın da amacı bu. Bakınız miraç mucizesi gerçekleştiğinde iman etmiş
olan bazı Müslümanlar bu kadar da olmaz diyerek irtidad ederek dinden çıktılar.
Bu mucize bir imtihandı ve bazıları kazandı bazılarıysa kaybetti. Peygamber (sav)
bilimsel ve aklen mümkün olmayan bir şeyi onlara anlattı ve kendisine
inanmalarını bekledi. Bu olay kimi sahabelerin derecesini yükseltip Sıddıklardan
kılarken kimisinin ise dinden çıkmasına neden oldu.
Bahsi
geçen birkaç örnek üzerinden yola çıkacak olursak, eğer bizler iman etmiş
müminler isek sorgulamadan rabbimizin ayeti kerimelerini kabul edeceğiz.
Nefsimize ağır gelir veya gelmez, hikmetlerini kavrarız veya kavrayamayız. Bu
durum bizim iman etmemize bir engel oluşturmamalı. Eğer bir kimse Müslüman değilse
veya çevremizde iman etmemiş kimseler varsa onlarda bu dini araştırırken veya
herhangi bir dini araştırırken; bu din tutarlı bir din mi? Bu din
gönderildikten sonra neleri başarmış neleri değiştirmiş? Özü itibariyle neyi
istiyor? Buna bakmalıdırlar. Yoksa İslam’da çok eşlilik varmış. Hırsızın elini
kesiyorlarmış? Kısas varmış gibi olaylar üzerinden olayı değerlendirmek kendi
aklımıza uygun din aramak olur. Alemlerin Rabbi olan Allah’ın bizim için hangi
kuralları seçeceğine biz mi karar vereceğiz? Kaldı ki İslam kimseye zulmeden
bir din değildir. El-Adl olan Allah Teâlâ tarafından gönderilmiştir. Kimse
devleti hortumlamasın, kimse insanların yıllarca yemeyip içmeyip biriktirdiği
parasını çalma cesareti gösteremesin. Kimse kimsenin ciğerparesini zevk için
öldürmesin. Allah Teâlâ’nın koyduğu kanunlar bunun içindir. İnsanı yaratan
Allah Teâlâ insana da en uygun kanunu koymuştur.