Biz mi Kur’an’a, Kur’an mı bize uyacak?


    
Bir süredir sosyal medyada dini eleştiren, sorgulayan(!) gençlerimizin asıl sorgulanacak şeyleri es geçip dinin özünü teşkil etmeyen ayrıntı kısımlarına takılıp Müslüman olmaktan vazgeçtiğine üzülerek şahit oluyoruz. Denizi geçip nehirde boğulmak bu olsa gerek. Öncelikle bu konuya girmeden önce şunu bir kararlaştıralım. Biz mi Kur’an’a, Kur’an mı bize uyacak?

                Bırakın dinimizi araştıran, öğrenmeye çalışan gayrı Müslimlere anlatmayı, Müslümanlar olarak Rabbimizin ayetlerine, buyruklarına özümüzden teslim olmamız gerekirken, günümüzün Müslümanlarına dahi dini bir buyruğu bir meseleyi anlatırken saatlerce hikmetlerini anlatmak durumunda kalıyoruz. Rabbimize, rabbimizin buyruklarına teslimiyet gösterir. Sonra rabbimizin el-Hâkim olmasının hikmetleri koymuş olduğu kanunlarda görür imanımızı pekiştiririz. Ancak imanımızı bu hikmetler sebebiyle yapmayız. Şayet hikmetlerini bilemediğimiz, keşfedemediğimiz birtakım hükümler olduğunda iman etmeyecek miyiz?

                Hudeybiye Anlaşmasını hatırlayalım. Müslümanlar haklı olmalarına, güçlü olmalarına rağmen yine de Allah Teâlâ’nın buyruğuna teslimiyet göstermediler mi? Nefislerine ağır gelse de akıllarıyla bu emrin gereğini idrak edemeseler bile bu onları Allah ve Resulünün buyruğuna teslimiyet göstermekten alıkoydu mu?

                İman ğaybi bir şeydir. Akıl ile değil, kalp ile yapılır. Allah razı olsun. Niyetleri elbette güzel ama bugün Kur’an’ı bir bilim kitabı olarak gösteren insanlar var. Bu beraberinde birçok sıkıntı doğuruyor. Sonrasında bilimsel olmayan birçok ayeti kerimeye insanlar itiraz etmeye başlıyor. Kur’an tarihten bahsetmesine rağmen bir tarih kitabı değildir. Gelecek olaylardan bahsetmesine rağmen haşa bir kehanet kitabı değildir. Bilimsel bilgilerden bahsetmesine rağmen bir bilim kitabı değildir. Allah Teâlâ’nın varlığını bilimsel olarak ispatladık diyelim O’nun esmasını, sıfatlarını nasıl bilimle ilişkilendireceğiz? İman esaslarından olan melekleri nasıl ispatlayacağız? Ya da ahireti? En basitinden vahyi? Her meseleyi bilimsel olarak ele alırsanız işin içinden çıkamazsınız. İman bu sebeple ğaybi bir şeydir. İman eder ona o şekilde inanırsınız.

İnternette paylaşılan bir film repliği görmüştüm. Filmde bir kız ve erkek arasında geçen diyalog şöyleydi;
- Seni seviyorum.
+ Beni sevdiğine dair kanıt göster?
- Kanıt inancı öldürür. Eğer kanıt gösterirsem seni sevdiğimi bilirsin. Ben "seni sevdiğimi bilmeni" değil, "seni sevdiğime inanmanı" istiyorum.
+ Neden?
- Çünkü bilmek beyinle, inanmak kalple yapılan iştir.

                Allah Teâlâ kendisine iman etmemizi istiyor. İman ise kalple yapılır. Şöyle bir örnek verelim; Tüm soruların cevaplarının sınava giren herkes tarafından doğru cevaplandığı bir sınav düşünün. Ya da başınızda bekleyen bir görevlinin her yanlış şıkkı işaretlediğinizde size tokat attığını düşünün. Sizce bu sınavda iyi ile kötü ayırt edilebilir mi? Başarılı ile başarısız belirlenebilir mi?

Demek ki imtihan gereği bazı meseleleri anlamak zor gelecek. Ama imtihanın da amacı bu. Bakınız miraç mucizesi gerçekleştiğinde iman etmiş olan bazı Müslümanlar bu kadar da olmaz diyerek irtidad ederek dinden çıktılar. Bu mucize bir imtihandı ve bazıları kazandı bazılarıysa kaybetti. Peygamber (sav) bilimsel ve aklen mümkün olmayan bir şeyi onlara anlattı ve kendisine inanmalarını bekledi. Bu olay kimi sahabelerin derecesini yükseltip Sıddıklardan kılarken kimisinin ise dinden çıkmasına neden oldu.

                Bahsi geçen birkaç örnek üzerinden yola çıkacak olursak, eğer bizler iman etmiş müminler isek sorgulamadan rabbimizin ayeti kerimelerini kabul edeceğiz. Nefsimize ağır gelir veya gelmez, hikmetlerini kavrarız veya kavrayamayız. Bu durum bizim iman etmemize bir engel oluşturmamalı. Eğer bir kimse Müslüman değilse veya çevremizde iman etmemiş kimseler varsa onlarda bu dini araştırırken veya herhangi bir dini araştırırken; bu din tutarlı bir din mi? Bu din gönderildikten sonra neleri başarmış neleri değiştirmiş? Özü itibariyle neyi istiyor? Buna bakmalıdırlar. Yoksa İslam’da çok eşlilik varmış. Hırsızın elini kesiyorlarmış? Kısas varmış gibi olaylar üzerinden olayı değerlendirmek kendi aklımıza uygun din aramak olur. Alemlerin Rabbi olan Allah’ın bizim için hangi kuralları seçeceğine biz mi karar vereceğiz? Kaldı ki İslam kimseye zulmeden bir din değildir. El-Adl olan Allah Teâlâ tarafından gönderilmiştir. Kimse devleti hortumlamasın, kimse insanların yıllarca yemeyip içmeyip biriktirdiği parasını çalma cesareti gösteremesin. Kimse kimsenin ciğerparesini zevk için öldürmesin. Allah Teâlâ’nın koyduğu kanunlar bunun içindir. İnsanı yaratan Allah Teâlâ insana da en uygun kanunu koymuştur.

*

Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski